Nasıl Bir Öğrenci Profili?

Genç Girişim Dergisi, Mayıs 1999. Nasıl Bir Öğrenci Profili?

Değerli Öğrenciler, İşletme Kulübü WEB sayfanızda bana köşe ayırdığınız için ilginize teşekkür ederim. Dergi veya gazetelerde köşe yazları bulunanlar sürekli düşünmek ve yazmak zorunda olmalarının hiç de kolay bir iş olmadığını düşünürüm. Her gün yazı üretmek zorunda olmanın üretim hatası olasılığını da artırdığını söyleyebilirim. Bazen köşe yazarlarının köşelerinde okuyucularına ‘Seyahat nedeniyle yazılarına bir süre ara verecektir’ mesajını okuruz. Herhalde ben sürekli yazmak zorunda olsaydım çok uzun bir seyahate çıkardım! Size mesajlarımızı sadece derslerde değil ders dışında da verebiliyor, zaman ayırabiliyor ve bu şekilde de üretken olmamız gerektiğini düşünüyorum. Derginizin 3. sayısında sizler için yazı hazırlarken ‘Karar Odaklı Düşünme 5K Modeli ‘ ortaya çıkmıştı. Sizlerin de çok yabancı olmadığı konularda karar verme konusuna bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamıştım. Karar odaklı düşünme modeli; Kaynaklar, Koşullar, Kurallar, Karar ve Katkı olmak üzere 5 bileşenden oluşmaktaydı. Bu bileşenlerden en sonuncusu olan katkıyı sağlaması amacı ile mevcut kaynak ve koşullar altında karar verilebileceğini bir sistem olarak ele almıştım.

Karar vermenin bir süreç olduğunu ve bu konuyu daha sonra ele alabileceğimi yazmıştım. Kara Süreci: Hepimiz güne bireysel kararlarımız ile başlarız. Örneğin alternatif kıyafetler arasından bir seçim yapmak veya şemsiye alıp almamak bile sonuçlarına katlanmak zorunda olduğumuz bir karar olabilir. Üniversite sınavlarına girerken yaptığımız tercihler, üniversite sürecinde bilgi ve kazanmamız gereken becerileri artırmak kararı, üniversite sonrası iş tercihlerimiz veya evlenme kararlarımız kişisel bazen ailemiz veya arkadaşlarımız (danışmanlarımız) ile birlikte verdiğimiz önemli kararlardır. Bu kararlarımız davranışımızı ortaya koymakta ve geleceğimizi belirlemektedir. Bu yazımda sayısal karar verme konusunu aktarmaya çalışacağım belki de sayısal karar verme dersini aldınız veya alacaksınız. Sayısal karar vermenin çeşitli modelleri bilimsel olarak ders kapsamında verilmektedir. Sayısal karar modellerin kurulması her ne kadar birtakım varsayımlara dayandırılsa da bu varsayımların enazlanması arzulanır. En önemli eksikliklerden biri amacımızı en çok etkileyen değişken veya değişkenlerin modele alınmaması olabilir. Ancak modelin çözümünü basitleştirmek amacı ile önemli derecede etkisi olmayan değişken model dışı tutulabilir. Böylece sistemi temsil eden model çatısı kurulur. Şüphesiz kurulan modelin verileri ne kadar doğru ise modelin çözümü de sistemin çözümü olarak değerlendirilebilir. Ancak bu modellerin oluşturulması sayısal düşünme becerisine son derece bağlıdır.

Bu nedenle bu yazımda daha çok sayısal düşünmenin önemini vurgulayacağım. Sayısal Düşünmek : İşletme bilgileri ile donatılmak kadar konulara daha geniş bir perspektiften bakabilmek, sayısal ve bilimsel düşünebilmek iyi bir işletmeci olabilmek şansını artıracaktır. Sayısal düşünmek ve sayısal konuşmak alışkanlıklarımıza sahip olduğumuz ölçüde yorumlarımız anlam kazanacaktır. Örneğin bazen basit bir ortalama değeri veya yatırıma göre karlılık oranı konuşmalarımıza daha anlamlılık kazandırabilecektir. Ancak kullandığımız sayısal bilginin bir doğru hesaba dayanması ile subjektif yorumlarımız doğruluk kazanabilir. Yönetim veya Danışma Kurulu toplantılarında üyelerden biri çıkıp çok inançla satış fiyatlarının %20 düşürülmesinin talep patlaması yaratacağını ve bunun karlılığa çok etkili olacağını heyecanlı bir şekilde savunabilir. Bu kişilere yapmış olduğu araştırmaları sorduğunuzda ve karlılığı ne ölçüde etkileyeceğini hesap etmek üzere kağıt kalem uzattığınızda hiç bir hesap yapamadıklarını görürseniz bu kişilerin sözleri inandırıcı olamayacaktır. Satış personelinin ücretlerinde hangi prim oranının personel veya işletme açısından daha iyi olacağını hesaplayabiliyor, getirdiğimiz önerileri bu hesaba dayandırıyor olmalıyız. Aksi halde bu hesabı nasıl yaptığımızı bize sorarlar(veya sormalıyız).

Diğer bir değişle Üniversite öncesi öğrendiğimiz matematik bilgilerini kullanmalıyız. Bu konuda yöntem geliştirenlere de baktığımızda çok zor olmayan düşünmeye ve mantığa dayalı yöntemler olduğunu görürüz. (Bu yöntem veya çözümler bulunduktan sonra bize çok daha kolay gelir!) Bir konuyu geliştirmenin, bilgiye bilgi katmanın en iyi yöntemi ilgili konu ile yoğunlaşmak(onla yatıp kalkmak!) , çalışmak, düşünmek, araştırmak, sorgulamak, dinlemek, konuşmak(veya sesli düşünmek) gibi alışkanlıkları Üniversite süresince (Üniversite sonrası çok geç olur!) kazanmış olmak gerektiğini düşünüyorum. Kararlarınızı; doğru, zamanlı , tam ve güvenilir bilgiye dayandırarak ve sistematik yaklaşarak rasyonellik ve bilimsellik katabilirsiniz. Yönetim kurulu toplantılarımın daha verimli olması için birçok şey söylenmiştir ve yazılmıştır. Bu toplantılarda toplantı kurallarından çok kurula katılan kişilerin bakış açısı, yaklaşımı, problem çözme ve rasyonel kararlar verebilme yeteneklerine sahip olanlardan seçilmiş olmasıdır. Eğer sermayedarlardan oluşan bir yönetim kurulunun belirli konularda bilgi eksikliği varsa veya fikir üretemiyorsa bu konuda danışmanlara başvurmalıdır. Günümüzde özellikle bilgiye ulaşmanın zamanı teknolojinin gelişimiyle hızlanmıştır. Eskiden bilgi eksikliğinin yarattığı dezavantaj günümüzde yerini çok daha fazla bilginin olması dezavantajına bırakmıştır. Çünkü bu bilginin doğruluğu ve güvenirliliği konusunda endişeler vardır.

O halde bilgiye ulaşmak kadar güvenirliliğini de araştırmak önem kazanmaktadır. Özellikle üniversite yıllarına kadar öğrenme yeteneğini kazanmış olarak gelen öğrenciler üniversite yıllarında bilgiye bilgi katacak ve daha üretken olacaklardır. Maalesef üniversite sınavlarına hazırlık analize dayalı öğrenmeyi engellemektedir. Sonuçlara hızlı bir şekilde, kestirme ve ezberci sistemlerle hazırlanan üniversite adayları lise yıllarında kazandırılması gereken alışkanlıklardan uzaklaşmaktadırlar. Üniversiteyi kazananlar ise lise yıllarındaki alışkanlıklarını devam ettirmektedirler. Üniversite Eğitimi :

Öğrenciye kazandırılması gereken alışkanlıkların çoğunun üniversite sürecinde kazandırılması şüphesiz çok zordur. Üniversitedeki eğitime çözüm getirmek istendiğinde eğitim sistemine bir bütün olarak bakmak ve problemin kaynağına inmekten başka çare bulunamaz. Bilindiği üzere çok genç bir nüfusa sahibiz. Gelecekte uzman, nitelikli ve yetenekli insan gücüne gereksinimimiz kaçınılmaz. Önümüzdeki 30-40 yıl gençlerimizin nasıl yetişmiş olduğunun önemi daha çok ortaya çıkacaktır. Sanki gelişmemizden genç bir ülke olmamızdan korkan birilerinin eğitim sistemimize bu kadar kötülük yapmış olduğunu görür gibiyim. Belki de bizlere düşen görev de bu gidişata dur demek olmalıdır. Yaş ortalamasını 64 yıl, üniversiteyi bitiren bir kişinin 16 yıl (8 yıl ilköğretim+3 yıl lise+1 yıl dil+4 yıl üniversite) okul öğrenimi aldığını varsayalım. 28 hafta/yıl olan eğitimin haftanın 5 gününde ve günde ortalama 6 saat olarak gerçekleştirildiğini varsayalım. Bu durumda 16/64×28/52×5/7×6/24=0.024 hesabı ömrümüzün %2.4 ‘ünde öğretim yapmış oluyoruz. Buradan çıkaracağımız sonuç bu sürenin sürekli değişen dünyada eğitim için yeterli olamayacağıdır. Yani eğitim öğretim kurumlarının dışında okul öncesi, okul dışında ve okul sonrası devam etmesi gereken bir süreçtir.

Öğrendiklerimizin yarısı her 2 yılda bir eskiyebilmektedir. Bilginin sürekli değişmesi ve eskimesi durumunda okul dışındaki sürelerin nasıl kullanıldığı veya nasıl kullanıldırıldığı önem kazanmaktadır. Üniversitede öğretim ders saatlerinin düşürülmesi ile öğrenciye daha çok zaman kalacaktır. Bu zaman iyi yönetilmediğinde veya iyi kullanılmadığında öğrenciyi boşa çıkartan bu sistem öğrencinin eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda zararlı olabilecektir. Bu durumda öğrencilerimiz kalan boş zamanı kendi lehine kullanabilme bilincinde olmalıdırlar. Bu konuda hemen önlem alınması ve bugünden eğitim sisteminde gerekli değişimlerin yapılması gerekmektedir. Kendimize ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak buradan geçmektedir. Fransızların ilkokul öğrencilerine üstel büyümeyi öğretmek için kullandıkları Nilüfer bilmecesinde olduğu gibi her gün göl üzerinde 2 katına çıkan nilüfer yapraklarının 30.günde gölü doldurması durumunda, kaçıncı günde gölün yarısı nilüfer yaprakları ile dolar? Cevabın 29. gün olduğunu biliyorsunuz. Yani 29. gün geldiğinde gölün dolmasına sadece 1 gün kalmıştır. Her ne kadar eğitimsiz (veya kötü eğitimli) nüfusumuzdaki artış her yıl 2 katına ulaşmasa da bu artış geleceğe çok iyimser bakamayacağımızı gösterir.

Eğitim gibi bir ülkenin çok temel ve önemli konusuna kötümser yaklaşarak eğitim sistemini daha iyileştirmek bize hiçbir şey kaybettirmeyecek bilakis çok şey kazandıracaktır. Anadolu da yeni üniversitelerin açılması ve vakıf üniversitelerin giderek sayısının artması bana göre sevindiricidir.Buralardan mezun olanların sayısı ne kadar artarsa Ülkemizin gençliğinin eğitim düzeyi de o kadar artacaktır. Ancak bunu sağlarken nitelikli öğrencinin yetiştirilmesini ihmal edemeyiz. Nitelikli öğrenci yetiştiren kurumlarımızı bozulmaya mahkum etmemeliyiz, bilakis onları korumalıyız. Özellikle yetenekli öğrencilerin böyle bir sistem içinde eriyip, kaybolmasını engellemeliyiz. Yetenekli ve nitelikli olması kadar çalıştığı konular üzerinde yoğunlaşabilen ve sistemli çalışma alışkanlıklarını kazanmış olmaları onlara daha da değer katacaktır. Bu nedenle öğrencilerin proje çalışmaları içine sokulması ve diğer insanlarla birlikte çalışabilmesi ve çalışmaları paylaşabilmesi onları daha etkin kılacak ve ilişkilerini geliştirmelerini sağlayacaktır.

Karar süreci olarak başladığımız yazımda eğitim sistemimize ilişkin makro düzeydeki kararların oluşumuna katkıda bulunmak ülkemiz ve gençlerimiz açısından çok önem taşımaktadır. Bu konuda yazdıklarımı aynen kabul etmeniz yerine kendi düşünme prosesinden geçirerek kendi kararlarınızı verebilmelisiniz. Birçok şeyi kendiniz isteyince yapıyor yada gerçekleştiriyorsunuz. Konuşan, düşünen, tartışan, sorgulayan, dinlemesini de bilen bir gençlik ile geleceğimize daha güvenle bakabileceğiz. Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, her şeyin en iyisine layık olduğunuzu düşünüyor, arzu ettiğiniz bir yaşamı gerçekleştirmenizi diliyorum.

Prof.Dr. M.Erdal BALABAN

26.05.1999, İstanbul

Arkadaşlarınızın arasında ilk siz paylaşın..Share on Facebook
Facebook
Share on Google+
Google+
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on LinkedIn
Linkedin
Facebook
Twitter